17 Haziran 2011

Bugünlerde Rüyalarımdasın

    Rüyalarımla baş edemiyorum. Sensizlik kaplıyor odamı bir karabasan gibi. Kan ter içinde, nefes nefese sanki bir koşuşturmaca yeni bitmiş misali, tansiyonu yüksek uyanmak nedir yeni anlıyorum. Sen beni hiç anlayamadın ki… Şimdi sana rüyalarımdan bahsetsem anlar mısın sevgilim?
    Seninleyken hayallerim vardı ya hani bir yuva kuracaktık beraber. Her şeye ve hatta herkese rağmen. O zamanlar uyuduğumda bunu nasıl becerebileceğim konusunda yol gösteriyordu hayat. Rüyalarımla senin kadar hayattı sevgilim. Senin kadar oksijendi kanımda gezen ve adrenalindi uyandığım her sabahta günlük enerjimi veren. Ve hayallerime, seninle olan hayallerime bağlayan beni, belki bu yaşama enerjisiydi odama giren güneşi hissedebilmem her gözümü açışımda.
    Şimdilerde diyorum ya güzel rüyalar veya düşler yerini kâbuslarıma bıraktı. Senin gidişinle başlayıp, bedenimi saran, sonrasında vicdanıma yenilip uykularımı kaçıran, uyumayı çözüm bulup her boş anımda uyumaya alıştığım ama rüyalarım da yakamı bırakmayan kâbuslara. Ben senin gidişine hala anlam veremedim sevgilim. Rüyalarım da veremedi, gerçeklerim de, hayallerim de. Zaten hiçbir gidişi anlayamadım insan hayatında ki… Zaten en anlayanımız bile anlamamıştır eminim ki. Temelimizi oluşturan insanların bile ölüp gitmelerini, yıldız kaymalarına benzeten sonra üç bilemedin beş gün gözyaşı dökerek, daha da sonrasında kırkı çıkınca ölünün, yeniden hayata kahkahalar atabilen bizler değil miyiz? Peki, insanoğlu böyleyken ben seni kaybetmeyi kime anlatabilirim sevdiğim? İnanır mısın kendim bile anlam veremiyorum işte bu yüzden gidişine. Eminim şimdi sana sorsalar… Sende anlam veremezsin bedeni menfaatlerin dışında kaybolup gitmene…
     Ben senin kadar kötüydüm oysa sevgilim. Senden ya da bir başkasından, ya da şuan da, bir zaman sonra hayatına aldığın o adamdan daha kötü asla olmam ki… Başlarda eminim yine ‘’mükemmel bir insan’’ demişsindir o adam içinde. Anlayacaksın ki yine, benden daha iyi olmayacak hiçbir insan. Annen, hatta baban bile… Peki, öyleyse neden gittin hayatımdan? Kimden daha kötüydüm bilmiyorum ya da ben bilemiyorum. Ama keşke anlayabilseydim seni!
     O kadar kötüysem veya sana göre değilsem ben, unutmuşsundur masum öpücüklerimi ya da şehvetli gecelerimizi. Bir insan kaç tanesinde samimi olmayabilir ki? Ben seninle binlerce kez sevişmedim mi gözlerinin içine bakarak? Defalarca kez samimiyetsiz olamayacak kadar midesi ufak bir adamım. Kaldıramazdım inan… !Yine bugünler de senin gidişini kaldıramadığım kadar. Baksana ne kadar dayanabilmişim ki? Seni ben, uykularımdan kan ter için de uyanacak, yorganına sıkı sıkı sarılıp tıpkı sana sarılır gibi, hıçkıra hıçkıra ağlayacak kadar sevdim terk edişinin neredeyse yıl dönümünde.  Ve sen, şimdi dönüp desen ki bana unuttum seni… İşte binlerce kez bedenimizin yandığı gecelerde, başını omzuma bin kere samimiyetinle koyarak uyuduğun adamdım ben… Eğer öyleyse… Sen beni unutamazsın sevgilim. Ve hiç bir şey sildiremez beni gözlerin yine senin oldukça.
     Rüyalarımda ateşler basıyor üzerime. Uyandığımda da… Menopozlu bir kadın misali, yanıyorum, donuyorum hayallerimde, gerçeklerimde de… Bilmiyorum sen rüya görüyor musun? Eminim görüyorsun ama rüyalarını hatırlıyor musun? Acaba benden sonra adımı hiç sayıkladın mı?  Sayıklarken bedenin sıçradı mı hiç yatağından? Sanmıyorum… Sen giderken de göstermiştin. Senin buna zaten hakkın yok. Senin beni yalnız bırakma hakkını veren hayat, senin beni düşleme hakkını vermemiş yaratırken! Yazık…  Yazık olan bu hayatın içerisinde, sadece samimi bir okşanma için yaşayan et parçaları olduğumuz için, bizlere de yazık!
      Sana hala dokunabilmek çok güzel… Rüyalarımda da olsa. Ve biliyor musun sevgilim? İlk kez nefesini hissettim bu gece kulağımda. Eminim adını defalarca kez söylemişimdir ve yalnızlık dolu evimin her köşesinde çınlamıştır ismin. Ben bu duvarların arasına senin bir zamanlar ki varlığından uzaklaşmak için gelmiştim. Şimdi adın doldu duvarlar. Sanırım nereye gidersem gideyim, sana anlam yükleyeceğim çok şey var! Çünkü sevgilim, bu dünyadan bile çıkıp gitsem başka bir galaksiye, beynimde benimle geleceksin. Ve aradan belki elli yıl geçse, sen hep son gördüğüm tazeliğinde benimle geleceksin…
      Ah bir görsem yüzünü gerçeğim de. O kadar kötü bir his ki bu. Yarınımızı bilemeyen biz insanlar için, birisinin yüzünü böyle görme tutkusu. Hani ölmem ben diyorum ama ya ölürsem ansızın hayat bu. İçimde hep yüzünü son bir defa görme arzusu, bedenimde son kez sana dokunma tutkusu beraberinde göç edeceğim öte âleme. Ve eminim cennette bir taşın üzerinde oturup, iki elim çenemde, acaba içeriye girebilecek misin diye bekleyerek geçecek zamanım. Seni bu denli severken ölmek mi günah yoksa bunları düşünmek bile mi günah bilemiyorum. Ama her şeyin Allah’tan geldiğini bilen ben için, bu ‘’aşk’’ı yaşamak bu denli mutlu ediyor beni. Çünkü içimde ki aşk o kadar büyük ki, bir çift kara gözden öte bir yaratıcısı olmalı bunun…
      Sevgilim… Rüyalarımdan kan ter içinde uyanıyorum sensizliğimle. Ve alnımı silecek bir el yok senin ki gibi. Sen yeni doğan sabaha kimle başlıyorsun bilmiyorum. İyi ki de bilmiyorum. Çünkü seni rüyalarımda bile paylaşamıyor, yer yer katil bile oluyorum. O kadar kötü rüyalar görüyorum ki sevdiğim, ateşler içinde uyanıyorum. Ve hiç utanmadan hala, diliyorum ki seni her sabah yanımda ol. Gidişine utanmıyorum senin ve ardından döktüğüm on binlerce göz yaşına… Seni rüyalarımda bile özlüyorum.
       Peki sen… 
                 Şimdi… 
                            Bunları anlamak ister misin? 
                                              Peki ya benim gibi yaşamak?

HAKAN ÖZDEN / 18.06.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder