14 Haziran 2011

Hancı ve Yolcu Olmak

    Hataları telafi etmenin bir yolu olsa keşke, ya da zamanda bir yolculuk yapıp, dur dememiz gereken yerlerde durdurabilsek kaderimizin akış yönünü… Daha mı güzel olurdu hayat? Evet; hayat daha güzel olurdu!..

    Şimdi hissedememekten şikâyetçiyim heyecanlarımı. İnsanlar bir su misali akıp gidiyor yatağımdan ve çaresiz gözlerle bakıyorlar elimi uzatmadığımı görerek! Vicdanım sızlamıyor sansam da, canım çok acıyor sonrasında kayıp giden yıldızlara dünyamdan. Dünyam olmuş yatağım! Ev sahibi ben… Hancı… Ve kayıp giden nice yıldızlar… Yolcu…

    Hancı – Yolcu ilişkisini asla beğenmemişimdir oysa. Hancı olabilmek adına ilerlediğim yolları da unutmadım daha. Yolcu olmayı da bilirim hancı olmadan önce. Hancı olabilmek zorlu bir yoldur ve aslında yorgunluktur daha çok. Yorulmadan olamazsınız hancı! Hancı olmak istemsiz bir tercihtir çünkü. Yollar yoracak ve bakacaksınız ki adımlar boşa… Hancı olayım diyeceksiniz geldiğiniz kasaba da... Bu defa da yolcular tercihiniz olmayacak! İsteyen gelecek… İsterse gidecek… Ama giderken de bakacak gözünüze, kalırken de… Bir zamanlar sizin birilerinde bıraktığınız bakışlarınız gibi… Belki yaz aşkı misali minik heyecanlar ve ihtiraslar, sonrası yine yolculuk. Herkesin dönmesi gereken bir yeri var… Dönemediği an, bilin ki ölmüştür yolcu!

     Demek ki hancı olmak için biraz da ölmek gerekiyor hani. Belki gittiğiniz yerden dönerken oluyorsunuz hancı! Yolunuzu kaybedip yerleşiyorsunuz bir yere. Ya da dediğim gibi ölüyorsunuz belki namert topraklarda başka bir hancının küçük motel yatağında. Bilmiyorum. Hangi kasaba da hancı olduğumu da bilmiyorum aslında. Tek bildiğim, ben evime, yurduma dönmek istiyorum artık… Ait olduğum insanlar güzellerdi aslında. Ve her zaman sevmişlerdi beni. Uzaklaşma nedenimi hatırlamıyorum ama uzaklaştığım yerde her gün cehennemi yaşıyorum. Güzel sanıyorum her başlangıçta dokunduğum ceset yüzlü kadınları… Sonra uyanıyorum kurtuluşum sandığım o insanlardan. Onlar benden çok önce uyanmış oluyorlar… Bunu anlayamıyorum. Nereye göç ediyor bu kadar insan? Öz benliğimizden ve bizi gerçekten sevenlerden nereye bu yolculuk? Ve nereye kadar koşacak insanoğlu birbirine acımasızca çarparak sevdalarda…

     Bunca koşuşturmaca da üzüntüm şudur ki, zihnimin anlam karmaşalarında yitirdim bir bir heyecanlarımı! Ne zaman dokunsam zevkle bir bedene, yüzünü döndüğünde bana öpmek için soğuk tenli bir ceset ile karşılaşmaktan yoruldum. Bu bir büyü müdür, üzdüğüm bir kadının üzerime saldığı? Bilmiyorum ama hislerimi aramaktayım bir yerlerde bıraktığım. Kim bilir hangi handa kaldı heyecanlarım. Gerilere gezerek bulmaya takatim yok. Sanırım artık öyle bir durumum yok. Kendi hanına hapsolmuş bir zamane yolcusu olarak yaşamalıyım yalnızlığımı. Sizlere ikram edeceğim bir tek içeceğim var elimde… Hancının yaşanmışlık şarabı! Afiyet Olsun değerli yolcu…

Hakan ÖZDEN - 14.06.2011



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder