05 Mayıs 2012

Biliyorum Gideceksin

Yalnızca gözlerimde sakladığım aşkımı, sükuta kurban vereceğim. "Keşke" diyeceğim sonra ve sonraları da ve her zaman " keşke " diyeceğim. Söylenmemiş sözlerin ateşi yakacak tüm bedenimi. Engizisyonlarda kurban edileceğim her gün. Geç kalmış infazın korkusu kemirecek beynimi. Duvarlara bakıp hayıflanacağım.

Biliyorum gideceksin.

Puslu bir eylül ayında gideceksin. Gözlerinle birlikte, saçlarınla birlikte gideceksin. Geride seni hatırlatan bir tek kelebekler kalacaklar. Bir tek kelebeklerin kanatlarına bakacağım özlemle. İlan edilmemiş bir aşkın hüznünü bırakacaksın bir de. Taşıyamayacak kadar yorgun olacağım sen yokken. Sonra yaşamak dediğimiz saltanatın soytarılığı kalacak üzerime. Sihirli sözcüklerin avutuculuğuna salacağım boyalı yüzümü. Kimse fark etmeyecek seni. Seni en kuytu bakışlarımda saklayacağım. Seni uykusuz gece yarılarımda saklayacağım. Başlanıp da bitirilememiş yazılarımda. Bir radyo istasyonunda çalınan Ortadoğu şarkısında.

''Sen gideceksin.

Ve aslında gitmelisin de.

Hem de bir eylül ayında gitmelisin.

Şehrin gece lambalarında dans etmeli veda bakışların.''

Korkularımla yüzüstü öylece kalakalmalıyım basık bir kenar mahalle kahvehanesinde. Aşkınla demlenmiş sıcak bir çay içmeliyim. Küfürler saçıp etrafa belalara bulaştırmalıyım ağrılı başımı.

Yokluğuna alışamamalıyım.

Alışmamalıyım.

Tarık Tufan



22 Nisan 2012

Bir Bebek Aglıyor

Bir bebek ağlıyor,
Yaşı dayanmış otuza...
Saçlarında hafif ak,
Yüzü metin aslında...
Bir bebek ağlıyor,
Kara gözlükler altında!
Çizgileri derin,
Yüreği kasılmış canında…

             Bir bebek ağlıyor,
             Giden babası aslında...
             Son bir veda için neler vermez, farkında!
             Bir bebek ağlıyor,
             Yaşı dayanmış otuza...
             Yüzünde ki güller solmuş,
             Bu, o değil aslında...

Bir bebek ağlıyor,
Gözleri yeniden çocuk...
Saçlarına baktım da
Yaşı dayanmış otuza!
Bir bebek ağlıyor,
Giden babası ardına...
Ağlama sen bebek!
O, bizi bekliyor aslında...

Hakan ÖZDEN / 23.04.2012

19 Nisan 2012

Kendimden Haberler

      Hakkımda yazılabilecek ne çok şey var aslında. Sürekli kameralar karşısında, dünyaca ünlü bir star değilim elbette. Ancak kendi hayatımın bu denli kahramanı olabileceğim konusunda hiç bu kadar büyük düşünmemiştim… Şöyle bir bakınca kendime gayet sansasyonel bir  ‘’halk adamıyım’’  aslında… Ne çok şey geçmiş başımdan tercihimle ya da tercihim olmadan… Düşününce daha da çok hikayem var aslında yazılması gereken… Çünkü kocaman bir ömür var daha önümde bir aksilik olmazsa ve geriye dönüp baktığımda herkesi ve yaşadığım her şeyi sonsuza dek hatırlamak istiyorum… Unutmamak istiyorum geçmişimin hiçbir parçasını…!

      Şimdi evleniyorum… Mutluyum… Huzurluyum ve bana zarar veren her şeyden uzaktayım. Seviyorum ama çok fazla seviliyorum! Bunu derken tereddüt etmiyorum ve korkmuyorum nazar değer diye. Nazar değdirebilecek kadar temiz insanların olmadığını da biliyorum çevremde. Ve huzurun ilk kez bu denli tadına varıyorum hayatımda…

     Sigarayı bırakalı kırk gün oldu neredeyse. Alkol almayalı da… Becerebiliyormuşum. Dönmeyi bir daha asla düşünmeyecek kadar becerebiliyormuşum. İrademi takdir ettiğim, hiç olmadığım kadar sakin, sağlıklı, huzurlu günlerdeyim anlayacağınız. Kısacası güçlü ve gücünün farkında zamanlarımdayım.

      Oysa ne kadar alışık olmadığımı hatırlatıyor bu saydıklarım bana… Alışık olmadığım bir mükemmellik zamanı bu. Ve korkutuyor bu alışık olmadığım şeyler, onları kaybederim diye. Ama bir yanımda biliyor ki asla geriye gitmem ben. Güçlüyümdür işime geliyorsa. Gücümü doğru kullanmak istiyorum ve daha sakin yaşamak istiyorum artık. Yani konuya başlarken dediğim gibi aslında, hakkımda yazılacak çok şeyin olmasını istemiyorum ben hayatımda. Yazılacak kadar büyük bir aşk yaşamak veya aşkı ayrı yaşamak istemiyorum işte… Dillendirmek istemiyorum kendimi. Ya da fazla tanınmak istemiyorum. Rakı masası dostlukları gençlikte kalsın, ben alkollü sohbetlerde kaybolmakta istemiyorum. Çok memnunum ayık ve dinç yaşadığım her andan. İçime çekerek dumanı, katranı, kendime ihanet etmek istemiyorum… Güzel yaşamak zamanı şimdi ve daha güzelleştirmem gereken tonlarca şey var önümde.

     Saklanmak istiyorum sanırım. İçimde ki eski beni öldürüp saklamak ya da. Kendim, kendimi unutmak istiyorum. Hem eskisi gibi hayata safça ve temizce bakmak istiyorum, hem bunu beceremediğim için kendime çok kızıyorum… İsteklerim ve kızgınlıklarım çok çakışıyor sonra… Sonuç? Ben bugün de kalmak ve eski ben olmak istemiyorum. Çok ihanet gördüm ve çok alçaklık… Şiddeti gördüm her türlüsünden. Bunlardan kendimi uzaklaştırmak elbette zor oldu ama oldu işte… Şimdi burada kalmak zamanı… Ve beni ‘’gerçekten seven’’ kim varsa kıymetini bilmek…

     Bir gün yazdığım bir kitap olursa eğer ‘’halk adamı Hakan’’ olarak, sadece temiz insanlara yer vermek istiyorum sayfalarında. Yani, çok sevmiş olsam da zamanında, gözyaşı döktüklerimi ve yalancıları yazmak istemiyorum sayfalarına. Çocukça ve bembeyaz bahsetmeliyim hayattan. Hepi topu kaç günlük hayat ki? Neden olumsuzlukları karalayayım kağıtlara. Gerekirse bildiğim bütün isimleri silerim, sadece karımı koluma takıp, sayfalara gözlerimizi yazıp, öyle çekip giderim. Bizim gözlerimiz mi? İşte hepinizin hayatı tam da orada gizli!

Hakan ÖZDEN
19.04.2012

11 Mart 2012

Tarifli Mutluluk

Huzuru özlemiş bedenim, gözlerim
Yaşamadığım ne kaldı ki?
     Hangi birini söyleyim
Kavuşmuşken mutluluğa şunu iyi bilirim;
     Bırakmayacağım seni
              Budur dersim, ödevim…

Karşıma her ne çıkmışsa
Öylece teptim durdum…
    Sonunda gelip senin gözlerinde duruldum
Belki adımı üç beş orospu için bozdum
      Ama utanmadan yürüdüm
              Kendimi seninle buldum

Bir macera denizi hayat;
Daha yolun başındayım…
   Şükürler olsun yolun son başında yanındayım
İkimiz için bir dünyayı sana, bana kurmaktayım
   Bahtımız açık olsun
             Yolumuz açık…

Hakan ÖZDEN – 11.03.2012

Kimdi Giden, Kimdi Kalan

Kimdi giden, kimdi kalan 
   Giden mi suçludur her zaman?
Ne zaman başlar ayrılıklar 
   Dostluklar biter ne zaman?

            Her geçen gün bir parça daha
               Aldı götürdü bizden 

            Aynı kalmıyordu hiçbir şey
               Değişiyordu her şey kendiliğinden

Artık çözülmüştü ellerimiz
   Artık bölünmüştü yüreğimiz
Birimiz söylemeliydi bunu
   Ötekini incitmeden...!

            Kimdi giden, kimdi kalan
               Aslında giden değil;
            Kalandır terkeden...!
               Giden de bu yüzden gitmiştir zaten



Murathan Mungan

05 Mart 2012

Uyanış

    Onlarca değil,  yüzlerce hikayenin ardından uyanışım… Her şeyi algılayışım ve artık var dediğim tecrübelerim… Tecrübe… Ne kadar korkutucu gelirdi önceden. Şimdi ise yaşamayı kolaylaştıran birkaç yaşanmışlık hikayesi adı. Ders çıkarabilen herkes için bu böyle olsa gerek… Almış olduğum yüzlerce derstendir uyanışım. Evet, uyandım. Ve geçen onca zamanın ardından dindi acılarım.

    Şaşırtmıyor artık hayat beni... Şaşırtamıyor! Neler yaşadığıma bakarak, neler yaşayabileceğimi biliyorum mesela. Ve hayatın, düşündüğüm kadar karmaşık olmadığını görebilmek rahatlatıyor beni. Gözün ne kadar kara olursa olsun, ne kadar azimli olursan ol veya ne kadar güçlü olursan ol, sadece hayatın getirdiklerini yaşayabilmek avutuyor aslında beni… Çabalamalar boşa… Bir tek çabası olmalı insanın. Kaliteli ve güzel yaşamak… Yüzlerce yaşanmışlığın içinde, hayatın getirdiklerini toplayınca, bu günü kaliteli ve güzel yaşamak adına çok fazla emek vermeyecek olmak ise başka bir rahatlatıcı öğe… Bunları yaşarken riske girmekte yok artık… Alabileceğim ne varsa almışım risklerim adına… Bugün şaşırıyorum diyebileceğim kadar adrenalin dolu yaşamışım ne mutlu… Yaşadım diyebilmek ne güzel… Toz pembe görmek değil hayatı bu ama her şey oldukça güzel… Güzel olan her şey zaten etrafımızdaymış… Güzel olmasınlar diye uğraşmaya, detaylara takılmaya son… Benim olan her şeyi güzel kullanma zamanı işte… Adı yok…!

     Şimdi sorumluluklar daha da değişiyor. Bunlarca güzelliğin içinde parmağıma takacağım alyansın, beni bir ömür boyu mutlu edeceğini biliyorum… Ve bu defa… O kadın… O kadının beni çok mutlu edeceğini biliyorum… Ve yüzlerce yaşanmışlığın ardından, aslında onu ne kadar mutlu edebileceğimi biliyorum… O kadın… O kadın benim diyorum ilk defa. Ve karım olmalı, karşılıksız, karşılık beklemeden ömrümü adamalıyım ona ve onun vereceği çocuklarımıza… Hayat işte o zaman güzel… Ben, güzel bir baba olabilir miyim düşünürdüm hep… Şimdi anlıyorum ki, çok güzel bir baba olabilirim çocuklarıma… Ve güzel bir koca, çok sevdiğim hayat arkadaşıma… Ve dolu dolu bir ömür sevdiğim insanlarla dip dibe, sımsıkı geçmeli diyorum… Hayat zaten hepi topu ne kadar ki? Adam gibi yaşamak gerekir dostun ya da var ise düşmanın karşısında…

      Sineye çekiyorum bütün bir yirmili yaşlarımı… Toyluklarımı, acemiliklerimi, kalp atışlarımı ve arzularımı… Kim demiş erkeklerin hormonları yerinde durmaz diye? Kim demiş peki gözü hiçbir zaman doymaz diye? Seve seve engelliyorum kötülüğüme neden olacak bütün kimyasal davranışlarımı… Ve doyumsuzluğum sadece kadınıma, çocuklarıma programlanıyor kendiliğinden… Ve evet… Şimdi daha mutluyum… Şimdi benim, hiç kimse için değişmeksizin… Ve güzel bir hayat beni bekleyen… Bu uyanış daha başlangıcı… Çok güçlü günlerim var benim…

      Hayat sadece sevince değil, sevilince de güzel… Hem sevip, hem sevilmek başlı başına bir nimet zaten… Çok gördüm sevip, sevilmeyenler… Çok gördüm sevmeyip de seviyorum diyenler… Ve mutluluk oyunu oynayan insanlar gördüm ben henüz mutluluk nedir anlayamamışken… Ve nasıl bir savaştı yarabbim, beni ben yapmak için testlerden geçiren… Utanmazların ve onursuzların sayesinde geldim bu günlere bir bakıma… Onlar olmasaydı, kötü ve iyi nasıl ayrılırdı birbirinden… Ben, hayatı bir tiyatro sahnesi gibi görmeden yaşayacak kadar ciddi işlerin adamıyım… Ve bu ciddiyet altında son kararım… Bir ömür içimden geldiğince mutlu olmaktır amacım, varlığım! Ve aşk… Sıcak bir yuvadan öte bir şey değil gözümde… Dallandırmaya gerek yok, sevip, sevilmemek diye! Aşk, sıcak bir yuvaya ve sizi seven bir insanla aynı yastığa baş koymaktır benim tanımımca. Ve aşk, yeni bir hikaye de gülüyor işte bana…

       Benim ömrüm… Beklemekmiş yolunu böyle garip, dikenli bir yolda… Hoş geldin kadınım… Artık parmağında alyansım… Ve ben… Hep bu anı beklemişim biliyor musun? Kadınım… Uyanışıma hoş geldin… Ben uyanmış isem, hayat buram buram bizim biliyorsun… Seni sevmek içinmiş yüzlerce tecrübem… Ve ben, tecrübelerimi bile seninle sevdim! Uyanışım… Hoş geldin…

Hakan ÖZDEN
05.03.2012

18 Şubat 2012

Kaybedilen Galibiyet

   Zoru Başarmak Güzeldir... Başarmak Güzeldir! Başarıya Ulaştığınızda Anlarsınız Ki, O Yolu Yürürken Bıraktıklarınız, Kırgınlıklarınız, Kayıplarınız Olmuş. Bazen Dostlarınızı Kaybetmişsiniz... Bazen Ailenizi Kaybetmişsiniz... Bazen Hayatınızın Kadınına Sırt Çevirmişsiniz... En Önemlisi Kendinizi, Sağlığınızı Kaybetmişsiniz... Yolun Başında Ki Sizden Çok Ötelere Gitmişsiniz, Ama Büyüdüm Zannederken Küçülmüş Maneviyatınız. Sertleşmiş, Buz Kesmişsiniz! 


   Bu Nasıl Bir Başarmak Peki? Ve Bu Nasıl Bir Hayallere Kavuşmak? Tek Hedef İçin, Binlerce İnsanı, Sevdiklerinizi ve Hatta Sevemediklerinizi Bile Kaybetmişsiniz! Oysa Başardığınızda Herkes Sizinle Gurur Duymalı, Herkes Sizinle Olmalıydı... Ama Yoklar...! Peki O Zaman Kazanılanlar Neye Yarar? Madde Hırsları, Ya Da Madde Savaşları Değil Midir Aslında Bizleri Yok Eden? Peki Neden? Hangi İhtirasımızın, Hangi Zaman Tünelinde Bir Bir, Nokta Nokta Bizi Yok Ettiğini Anlayamayışımız Neden? 


   Elimde Bu Gün Çok Fazla Şey Var... Birinciliklerim Var Benim Kendi Hedeflerim İçinde... Şimdi Durdum Kan Ter İçinde... Gülümsedim ve Ardımı Döndüm... Yüzüm Acıdı Biraz ve Vücudum Uyuştu, Karıncalandı Her Yanım...    


   Gördüm... Sarılabilecek ve Bıraktım Başarımı, Gülümsememi, Yorgunluğumu Bile Paylaşacak Bir Kimsenin Kalmadığını Gördüm... Evet... Üstelik O Kadar Yorgunum Ki... Keşke Bunu Anlayabilecek Bir Kişi Daha Olsaydı... 


   Neye Ulaşmış Olursanız Olun, 
        Gerçek Ölüm, Tam Bu Anda Gelir İşte... 
              Yalnızlığım... Gerçek Başarım! 
                    Tesellim, Başladığım Yere Dönmek! 
                       
 Peki Şimdi Yolda Ölenleri Diriltebilecek Miyim?


Hakan ÖZDEN - 18.02.2012

01 Ocak 2012

Kendine İyi Bak Derler

Kendine iyi bak bir "Veda" değil "Elveda" cümlesidir çoğu zaman.
O üç kelimeden çok daha fazlasını gizler içinde...

"Kendine İyi Bak"... Çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım.
Olamayacağım. İstesem de istemesem de.
Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmanı istiyorum. Olurda bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.

"Kendine İyi Bak"... Çünkü bundan sonra kendinden başkası olmayacak yanında sana bakacak. Ben olmayacağım. Kendine iyi bak ve beni düşünme.
Çünkü ben de seni düşünmeyeceğim artık.
Arama sakın beni, yazma, çünkü ben yazmayacağım.
Sil beni yüreğinden, çünkü ben sileceğim.
Fakat, yaşanılan, paylaşılan güzel şeyler hatırına sana yürekten mutluluklar diliyorum.
Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum...

"Kendine İyi Bak"... Aramızda geçen herşeye rağmen benden sonra iyi olduğunu bilmeyi tercih ederim.
Aslında bilmem çok önemli değil, iyi olduğunu varsayacağım ben.
Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben, seni kendinle başbaşa,yapayalnız bırakıyorum ben.
Biliyorum kendini bırakacaksın benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum.
Aslına bakarsan, çok da fazla umursamıyorum.

Kendine iyi bak derler ve giderler.
Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu.
Çünkü onları ayırmak, eti tırnaktan ayırmak gibidir.
Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok acı vericidir, yürek parçalayıcıdır.
Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine "Kendine İyi Bak" gözleriyle ayrılırlar.
Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar...
Ta ki son elveda mezar sessizliğine bürününceye kadar...

Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez "Kendine İyi Bak" derler ve giderler.
Onlar eti tırnaktan ayırmak yerine ölümü yeğlerler.
Onlar bu acıyı bir kezden fazla kaldıramayacaklarını bilirler.

Kendine iyi bak derler ve giderler.
Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve giderler.
En büyük ihanet değil midir aslında seni seveni, ihtiyacı olanı yüzüstü bırakıp gitmek.
Kendine iyi bak, derler ve giderler.
Seni suskunluğa mahkum edip giderler.
Seni parçalara ayırıp, en büyük parçayı yanlarına alıp giderler.
Seni senden alıp giderler.

Daha kötüsü suçlayamazsın onları tüm bunlar için.
Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardir elbet.
Suçlatmaz kendini. Savaşmadıkları için kızarsın ama suçlayamazsın.
Savaşmışlarsa, yenildikleri için kızarsın ama suçlayamazsın.
Yenildiğin için kızarsın ama suçlayamazsın.
Ayrılığın kaçınılmazlığına inandırır seni, kendine iyi bak derler ve giderler.
Elinden umutlarını, düşlerini, sevgilerini alıp giderler.
Bir tek anıları bırakırlar geride,
Bir de hatırladıkça gözyaşlarına boğulasın diye unutulmayan nağmeler...

Arkalarına bakmadan çekip giderler eğer yalnız kalmışsan,
Çünkü insafsızlıklarını görmek istemezler.
Herşey o saniye orada bitsin, kapansın bu sayfa isterler.
"Bitti" diyemedikleri için , kendine iyi bak derler.
"Kırıldım ve affedemiyorum" diyemedikleri için kendine iyi bak derler.
"Seni istemiyorum artık, hayatımdan çıkaracağım ama bil ki hiç unutmayacağım"
Diyemedikleri için kendine iyi bak derler.
"Biliyorum çok kanayacaksın ama daha iyisini yapamıyorum" diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Vicdanlarını rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun süre akacaktır ve o yara asla kapanmayacaktır, bilirler.

Kendine iyi bak bir noktadır çoğu zaman.
Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansın isterim ben.
Oysa sen iyisin....
Sen gözümdeki ışık, dudağımdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçsisin.
Sen hayatıma renk katan, sen yüreğimdeki çarpıntı, sen hayatımdaki neşesin.
Sen yolumu aydınlatan, sen dert ortağım, sen gönül yoldaşım, sen bir tanesin.
Kendine iyi bak deme bana.
Nokta koyma...

Keşke böyle yaşanmasaydı bazı şeyler, keşke affedebilsen beni, keşke ben de affedebilsem.. Keşke döndürebilsek zamanı geriye.
Keşke bugünkü aklımızla yaşasak her şeyi baştan.
Nafile...Ama yine de, gitmesen olmaz mı? Bitmesek olmaz mı?
Sen eksikken, ben nasıl tam olurum?
Senden kalan boşluğu kimlerle doldururum?
Savaşsak aramıza giren şeytanla olmaz mı?
Hani büyük aşklar her türlü engeli aşardı, hani gerçek dostluklar her sınavı geçerdi,
Hani sevgi eninde sonunda kazanırdı?
Hani hayatta hiç kirlenmeyecek değerler vardı?
Hani en büyük zaferler, en kanlı savaşların ardından kazanılırdı?
Bunların hepsi yalan mı?... Sahiden...,
Gitmesen olmaz mı?
Bitmesek olmaz mı?

Peki o zaman...
Senin istediğin gibi olsun...
Öyleyse...
Sen de "Kendine İyi Bak"

"Kendine İyi Bak derler, kurşunu kafana sıkıp giderler..."