29 Ekim 2011

''Iyi Ol''ma Sırası Sende Simdi

İyi ol demiştin bana
Olamam demiştim hani ben sana
Olamam demiştim sen yokken iyi
Sonra anlatabildiklerim geldi aklıma
Seni sana anlatmaya çalışmalarım
Ve beni sana aktarışlarım uzaktan uzağa
Sevgimi verdim ben sana…
Verdiğim bir sevgi değildi tek başına
Ben, kendimi parça parça verdim avuçlarına!
Ve anlarsın sandım yabancı
Anlamadın…
Giderken iyi ol dedin işte bana
Anlamadın yabancı…
Oysa bir oyun değildi yaşadığımız
Sensizliği yaşayan bir adama iyi ol demek
Bir oyunda bile sarf edilmezdi oysa
Aşk acısı iyi etmezdi adamı
Ve ben aşıktım sana!
Kabul edemediğin hani…
Hani sadece sevişirken
Aşkım dediğin adamdım ya ben!
Sonra akşam olup yollar ayrılınca
Sadece sıradan bir adam olan ben…
Ama sana dokununca kocam diye sevdiğin…
İşte garip bir histi senin ki…
Sen beni ne istediğini bilmeden sevdin
Belki sadece kendin için sevmeyi denedin
Ve ne gelişini bildin bana
Ne giderken gidişini
Senin bu gönül oyunun yok mu?
Bilemediğin sevginle beni perişan ettin!
Yabancı…!
Sen bana giderken hani iyi ol dedin…
İyi olurum sandın değil mi?
Diyelim ki ben iyi değilim!
Gelip saçlarımı okşayacak mısın?
Diyelim ki bir kurşun yedim!
Gelip yaramı saracak mısın?
Farzet günden güne eridim!
Bir çorba yapmaya dağları aşacak mısın?
İyi ol dedin ama…
Olmasam, sana ne fark eder yabancı?
Elim kolum bağlı diyeceksin
Bir şey var işte..
Bırakamam diyeceksin
Gözyaşımı silerek ağlayıp döneceksin
Ve giderken yine
Bana iyi ol mu diyeceksin?
Bak, bir zamanların ezber yüzü
Şimdi gönlüme, günüme yabancı
Bizden ne istedin sormadım ama
Benden istediğin bir şey varsa dokun bana
Dokun sözlerinle yüreğime
Ve o çok sevdiğim ellerinle tenime dokun
Anlat derdini bana, ne istersin sen?
Şöyle birkaç gününü versen kendine
Ve sorsan ne yaptığını böyle zalimce bize
Bir yol olur belki vicdanına gözlerim
Hatırına geliyorsam eğer kendinleyken…!

Yabancı…!
İyi ol demiştin bana!
Ve sensiz iyi olmanın
Ne demek olduğunu sormuştum sana!
Sahi bensiz iyi misin oralarda?
Hani durmak istemediğin o çatılar altında
İyi misin yabancı?
Sahi kötü olsan, ben gelebilir miyim sana?
Gelemem…
O nedenle iyi ol yabancı…
Şimdi iyi olma zamanın seninde 
Çünkü…!
Sana bahsedemediğim bir hastalığım var
Bu hastalık sana olan sevdamdan bile ağar!
Ben giderken o kadar güzel kal ki,
Tutunma sebebin olan her şeye
Hatta gözlerim kayarken gözlerinden
Depremler olup sarsılsa da bedenin
Tutun sıkı sıkı onlara yabancı!
Şimdi gitmek vaktidir uzaklara
Ve dönmemek üzere bir daha sana
Kaçak oyunlar oynamamacasına
Saatlik değil, sonsuz bir gidişten bahsediyorum…
Ben muhtemel inancımla, iyiliğe gidiyorum!
Güzellikler sana kalsın kanamadığım
Ve kanamadan uğrunda yalnızlığı yaşadığım
Ben gözlerine bakarken o çok sevdiğin gözlerimle
Gözlerinden gözlerimi soluklaştırarak çekiyorum işte
Bıraktığım yerde iyi ol yabancı!
İyi olma vakti sendedir artık…
Bensiz bir dünya da iyi olmak zor ise
Gücünü benden al yine!
Çünkü ebedi bir ruh var seni bekleyen
Hani sen beklemesen de şimdiye kadar
Bilinen en büyük aşk ile seni bekleyen!
Zordur iyi olmak,
Anladığında yazdıklarımı vakti gelince
Sen şu gönül hatırına iyi ol yabancı…

Hakan ÖZDEN / 27.10.2011

24 Ekim 2011

Bırak... Sevme Beni Artık

Ve sen;
Yeniden çıkıyorsun karşıma o hain gözlerinle
     Aklımdan sanki çıkmışsın da
            Karşıma çıkıyorsun benim öyle mi?
Sanki sen…
     Anlamış mıydın sana olan sevgimi?
             Şimdi bana sevmekten bahsediyorsun!

Bırak!
Sevme beni hain gözlü kadın
      Adımı anma boşu boşuna
            Ben gelemem senin yolunda
Haramdır yaşayacaklarımız
      Haram ettiklerini sakın unutma
Ve sen beni kaç defa anladın da
Şimdi bana sevdiğini söylüyorsun
      O hain gözlerini çek artık gözlerimden
             Sen sadece beni zevklerin için kullanıyorsun!

Dur diyemiyorum sana
      Ve duramıyorum da sonra
Benim tertemiz sevgimi
      Sen isteklerinle
            Sen arzularınla günaha sokuyorsun
Sen, benim en büyük aşkımken
       Cehennemde yanacağım günahlara
              Hiç utanmadan sebep oluyorsun...!
Ve hala anlamıyorsun be kadın
      Sen benim ömrümden öylece çalıp duruyorsun
Benim sevgimi,
Benim o gerçek bakan gözlerimi
      Varlığınla yok edip
             Vicdansızca elimden alıyorsun…

Etme yar;
Bu aşk beni talan etti
      Gelme yar karşıma…
             Bu aşk beni benden etti
                       Sevildiğini anlamıyorsun…!
Ve yarama sadece bir tuz basıp kaçıyorsun
       Ben sana aşk-ı diyar edelim diyorum
              Sen bize cehennemi hazırlıyorsun
Gel, sokma bizi günaha
      Seveceksen dön bana
            Sevmeyeceksen eğer
                    Zaten sevmediğin o iğrenç dünyanı yaşa!

Hakan ÖZDEN – 23.10.2011

18 Ekim 2011

Yeni Bir Başlangıç Için

      Beynimde uğuldayan bu sesten nefret ediyorum. İçimde ki adama dur demek bir hayli zor benim için. Bambaşkayım bugün. Mana aramayı sevmiyorum aldığım nefeste ama bir mana olmalı yaşamam için… Hala ayaktaysam bir anlamı olmalı dik durabilmemin… Ölümün o muhteşem yüzünden çekinmiyorum zaman geçtikçe. Oysa çocukken ne kadar çok korkardım ölmekten… Demek ki insan olabilmeyi çocukken daha da çok anlıyormuşum… İnsan çocukken daha çok farkındaymış her şeyin…  Yıllar geçtikçe büyüdük sandığımız şeylere bakınca, insanın aslında her yaşta daha çok bunadığını görüyorum… Ve daha çok saçmaladığını.

      Oysa ben çocukken daha büyüktüm… Hayallerim ve düşüncelerim daha olgundu. İmkansızlık yoktu ve canım acırdı düştüğümde. Etten, kemiktendim işte. Ama üşümezdim küçük bir rüzgarla… Savaşlarım vardı benim mermi kullanmadığım! Ve her zaman kazanırdım sevgilerimi. Bir şeyi kazanmak sadece gözyaşıma bakardı. Gözyaşım o kadar içtendi ki, anlayacak birileri mutlaka vardı etrafımda.  Etrafımdakiler daha insandı. Ve daha saftı yaşlarına, yaşadıklarına rağmen.

      Büyüdüm yavaş yavaş… O kadar kirlendi ki her şey, bir yerlere uzaktan bakarken bile yormaya başladı hayat.  Ve üşümeye başladım en küçük rüzgâr da. Büyüyen bedenim zayıfladı ansızın… Daha ağır yükler kaldırabiliyor ama daha uzağa zıplayamıyordum… Daha yapacak çok şey varmış gibi dururken sadece zaman öldürdüğümü fark ettim. İnsanlar sevgileriyle değil, mermileriyle savaşa tutuştuklarında anladım ölümün soğuk yüzünü. Ve en büyük hayal kırıklığımdı, birilerine güvenilmemesi, sevdiklerini söylediklerinde… Diğerleriyle yürümeliydim. Kopmamalıydım sürümden. Ve sonunda anladım ki… Anlayamadan ölmek vakti gelmiş… ‘Elveda dünya’ dediğimi duyacak bir insan dahi kalmamış etrafımda…
 
      Oysa ben, diğerlerinin gözlerine baktığımda anlatabilmeliydim sevdiğimi. Ağlayınca, akan gözyaşlarıma sahte dememeliydi insanlar. Ve maddeden sıyrılmalıydı ruhlar şöyle bir laflarken dostlarla. Ortada var ise iki kelam aşk, bahsederken kendinden geçmeliydi insanlar. Başka çocuklar büyümeliydi saf ve temiz. Büyümek derken yaşlanmamalıydı insanlar… Hep dokuzunda kalmalıydı dünya… Yeni doğmuş bir bebek saflığında ilerlemeliydi hayat. Etler buruşmamalıydı… Hani buruşacaksa da, fikirleri, yürekleri, sevdaları buruşmamalıydı insanların… Buruşmaktan vazgeçtim sonra… Ayakta yürürken çürüdü insanlar… Yürüyen binlerce arsız cesedin ortasında kaldım ben daha çocukken… Şimdi… O cesetlerden birisi olmamak içindir bütün gayretim. Çünkü ben sadece çocuk kalmak isterdim… Ve çocukça büyümek isterdim. Ölüme meydan okumak değil, ölümden çekinmek isterdim! Sorgulamak isterdim bir kere daha her şeyi. Meraklı gözlerle bakınmak isterdim hayata. Sanki her şey yeni yaratılmışçasına… Olmadı. Her şeyi öğrendiğimi sanacak kadar büyüdüm ne yazık ki!

       Felsefi bir kaç metin artık cebimde ki. Her şey, her sabah yeniden mi başlar? Ya da her sabaha bir önce ki günün ardından geç mi başlıyoruz bilemiyorum. Ama giden bir zamanı geri döndüremediğimiz muhakkak. İleri doğru hızla itemediğimiz de. Olduğumuz anın kıymetini hala bilemeyişimiz çaresizliğimizden midir? Çaresizsek yaşamamızın ne anlamı var? Ve eğer hala yaşıyorsak mutlaka aklımızın bir yerinde ki çare ve umutlar sayesinde ayaktayız. Sorunun esası olan sebep ve tamamlanmamış sonuçlar her ne olursa olsun, bunları bir bulmaca haline getirmektense hayatı neden daha da kolaylaştırmıyoruz? Nasıl mı? Sadece nefsimizi köreltip, bir başka canlıya saygı duymaya başlayarak… Suçlarımızı, her konuda haklıymışızcasına legalleştirmeyerek. İnsan olduğumuzu ve hata yapma hakkımızın günün her saniyesinde olduğunu kabul ederek… Zaman inanılmaz bir hızda ilerliyor ve daha işe başlamadık bile. Ama birileri başlamadı diye, kendi hayatımı mahvedemem. Her birey bir yerlerden başlamalı kendi sorgulamalarına. Başlayamıyorsanız, yürüyen bir zombi ordusunda yerinizi almışsınız demektir. Yazık!… Oysa hiçbir insan yürüyen bir ceset olmak için doğmamıştır. Çocukluk hayallerinizi hatırlayınız… Anlayacaksınız!

       Birilerini severek büyüdüğümüz kesin. Birilerini sevebilmenin en güzel yanı, karşılığını da aldığınız her sevgide, kendinizi daha çok sevmenize neden olmasıdır. Birilerini sevmek, sevdiğiniz insanın, başınızı her okşadığında yeniden çocuk olabilmenizdir. Ya herkesi sevebilseydik? Ya herkesi severek büyüyebilseydik? Her saniyesi huzur dolu bir dünyada ki eforunuzun neleri yukarıya taşıyabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bunu düzeltmek için geç kalmış olabiliriz… Ama, biz ölünce kıyamet kopmayacak!… Arkamızdan yetişecek bireyleri sadece mutlu ve onlara sevmeyi öğreterek yetiştirebilirsek güzel bir dünya bırakmış olacağız. Ve bunu başaramamamız için hiçbir neden yok. 21. Yüzyılı savaşın, kinin ve nefretin yüzyılı olarak hazırlamamak için her birey işe kendisinden başlamalıdır. Yoksa, eminim sizlerin de görebileceği gibi kötüye giden bir çok şeyin içinde harmanlanarak nefret toplarına dönüşmeye başladık bile… Ve bu harmanlanmada herkes kocaman birer adam olup çıkıverdi toprağın üstüne. Derdimiz adam olabilmek olmamalı sadece! İçimizde ki çocuğu kaybetmeden, adam gibi yaşayabilmek, emin olun ki yaşam kalitelerimizi daha da arttıracaktır.

        Bu yazıları yazmamın amacı, kendimi sorgularken, yine kendime yeni değerler kazandırmak, belki başka bir şeyleri düşünmeyi sağlamaktır. Ben bir köşe yazarı ya da filozof değilim. Bir çok yanlışın içinden sıyrılmaya çalışan, özünde, gerçek benliğinde ki insana ulaşmaya çalışan bir gencim sadece. Çocukluğumu aramakta, sanırım yola çıkış noktam. Bir şeyler zamanla yanlış gidiyorsa hayatımızda bunu toparlamak için konuşmalıyız. Daha çok okumalıyız daha çok yazmalıyız. Daha çok konuşmalıyız gerektiğinde çılgınlar gibi saçmalayarak. Ama bir şeyler yapmalıyız. Sevdik diyoruz! Sevemiyoruz… Koşullarını hazırlasak bile, ölemiyoruz…! Çarpık şeyleri kınarken, her türlü çarpıklıkta yıpranıyor ruhlarımız! Çok okuyana hamal diyor, okumayana cahil diyoruz. Ortasını kendimizde beceremiyoruz! Ancak bir ortası olması gerekiyor hayatımızın. Bize hayatımızı ortalayarak yaşamayı unutturdu bir önceki nesil. Ya var’ız ya yok’uz… Ama mutlak surette ki varlığımızı unutmaya başladığımız noktadayız. Mutlak surette var olabilmek için yaşamak varken, her saniye bir tırmanışın ortasında kalmaktayız. Ancak bir yerlere tırmanmak zorunda da değiliz. İnsanların standartlarına göre bir hayat kurmak zorunda değiliz. Kendi standartlarımızı oluşturabilecek kadar kişilikli bir hayat yaşamalıyız! Kendi standartlarımıza ulaştıktan sonra hedefler koymalıyız! Peki kaçını yapabildik? Hiç… İşte bu’hiç’ dediğimiz yerde duracaksak, kendimizi var zanneden bir hiç olarak yaşamaya da boyun eğmek zorundayız… Ve ben burada kalmamam gerektiğini biliyorum…
   
          Bedeni zapt etmek en zor olanı. Hayatımın hiçbir anında, bedenimin isteklerini zapt edemediğim gibi, edebilen bir insanla da henüz karşılaşamadım. Nefs dediğimiz olgu öyle bir şey ki, faydalı olan her şeyi bir silah gibi kendine çevirebiliyor. Adamın birisi çıkıp atomu buluyor, biz kendimizi yüceltebilmek için bunu bomba haline getirebilecek kadar gözlerimizi karartıyoruz. Ne için? Hepi topu seksen yıl yaşayacağınız ve bunun da son yirmi yılı hastalıklarla boğuşacağınız bir ömür için mi? Ölmek kolay olanı. Beni ölümümden çok nasıl birisi olarak öleceğim ilgilendiriyor! Yani dünyaya henüz gözlerinizi yeni açmışken bile boş değilsiniz. Kendinizi ve hayatınızı boşalta boşalta ölüyorsunuz. Sonra geriye doğru giderek sıfıra yaklaştığınız bu ömre, dolu dolu yaşadım, tecrübelerim var diyorsunuz? Nedir tecrübeleriniz? Gittiğiniz güzel bir tatil mi? Dostlarınızla içtiğiniz iki duble içki mi? Deliler gibi aşık olmanız mı? Bunları yaşamayın demiyorum ama bunları yaşamak tecrübedir de diyemem… Eğer hala bunları yaşamamızı tecrübe olarak görüyorsak, henüz hayata adım dahi atmamışız demektir. Ama artık bir adım olsun atma vaktidir. Kaybettiğimiz çok şey var… Örneğin zaman!... Geldik dünyaya tamam… Ama gidişimizin farkında olmalıyız!

          Yeniden çocuk olma gayretimle geçen birkaç senem var dünya da. Başarmak ya da başaramamak değil gayem ama bunun için bir şeyler yapmadan ölmem, sanırım beni yaralayabilecek tek şey. Bir anlam yüklemek istiyorum varlığıma. Sevmemin bir anlamı olmalı benim. Ve aldığım nefesin. Sevişmelerimin bir anlamı olmalı uzuvlarımda hissettiğim. Saçlarıma dokunan elin farkında olmalı tenim, hücrelerim… Korkmadan yaşamak zorundayım hayatı ama korkmalıyım da insan olduğum için. Her gün ölüme yürürken zaman benim için, buna rağmen attığım kahkahaların bir anlamı olmalı. Suya baktığımda susamamalıyım. Dünyanın ve bedenimin dörtte üçünün su olduğunu hatırlamalıyım. Aldığım her nefesi geri vermemin bir sebebi varsa bilmeliyim. Bilerek yaşamalıyım. Ve barışa kendimden başlamalıyım. Birisi ağladığında, bunun bir duygu sömürüsü olduğunu düşünmeden yaşamalıyım. İnsanlar hisseder… İnsanlar acır! Acımayan ve hissetmeyen bir canlı olamaz dünyada. Buna yakışır yaşamalıyım… Beni ben yapan bütün özelliklerin farkında olmalıyım… Farkında yaşamalıyım kısacası…!

           Bir ot gibi yaşayacaksak eğer, bu beyin ve omurga, bedeninize ağır değil mi? Yeniden çocuk olmalıyız. Ve bunun için bir zaman yolculuğuna gerek yok! İşe kaybettiğimiz yerden başlarsak ya da kaybettiğimiz yere doğru ilerlersek doğru yerden başlamış olabiliriz. En azından bir adım… Sevgiye atılmış hiçbir adım boş değildir. Sadece karşılıksız yaşamak gerekli. İşe kendimizi karşılıksız severek başlamalıyız. Gerisi mi? Kendiliğinden gelecektir!

Hakan ÖZDEN – 18.10.2011

16 Ekim 2011

Seni, Sensiz Sevdalarda...

Seni, sensiz sevdalarda seviyor gönlüm
Titreyişini seviyorum her sarılışımda
Ve karşılıksız sevdiğimi düşünüyorum titreyişlerinde
Senin başın dönerken ben karşında duruyorum
Aslında başı dönen ben oluyorum sana her bakışımda
Ben, sen oluyorum anlayacağın ömrümün baharında
Şaşkınlığını seviyorum
Ve şaşırıyorum seninle…
Ben bu kadını nasıl böyle sevdim? Diye…
Ardından sen soruyorsun
‘Neden beni bu kadar sevdin?’ Diye…
Biz, her şeyi beraber yapan
Biz her şeyi aynı anda hisseden…
İki ayrı insanız işte
Ve beraberlik yazılmamış anlımıza
Peki ya beraber olabilseydik diye düşününce
Mükemmeliyeti kıyamet gibi çöküyor yüreğime
Sen ve ben…
Korkak olmasaydın eğer
Ya da karamsar bana dair zihninde
Öyle de bir ‘tek’ olurduk ki seninle
Şaşırırdı dünya âlem hala var mı böylesi diye

Seni, sensiz sevdalarda seviyor gönlüm
Olsun;
Arada bir görünüp, kapımı çalışın yok mu?
Sonra bir kuru öpücük ile ardını dönüşün
El sallıyorum sen çekip gittikten sonra
Ve kahkahalar atıyorum, varlığın yanımdaymışçasına
Benim seninle bir an’ım gülüm;
Yirmi birinci yüz yıl piyasasının ömürlük aşkları kadar zaten
Ne sen anlayabildin bunu yanımda kalacak kadar
Ne ben anlayabildim artık 'benimle kal' diyecek kadar
Yine de korkak olan sensin işte…
İzin veren ise ben gülüm…

Gözlerin var senin yalanı bir türlü beceremeyen
Ellerin var senin tenimde bir buz gibi eriyen
Tansiyonun var senin şu halimize yenik düşen
Bana doğru düş gülüm
Bir duvar var burada seni her an bekleyen…

Seni, sensiz sevdalarda seviyor gönlüm
Ve sorma bana neden diye
Çünkü beni, bensiz sevdalarda seviyor gönlün
Biz düşmüşüz var ile yokun muhabbetine
Artık sen ne diyorsan, o olsun be gülüm…

HAKAN ÖZDEN – 16.10.2011

15 Ekim 2011

Varoluş Bayramı'M

    Hayat gerçekten çok güzel… Anladıkça kalkan gizem perdeleri ile daha anlamlı… Daha keyifli. Tanrı yaratırken insanları o kadar çok özellik vermiş ki bedenlerine, bunları hissedebilecek kadar güçlü nefes alabilen insanlar için vazgeçilmez hayat… Yeter ki Tanrıdan ve evrenden istemeyi bilin… Dua edin ve hayalini kurun her gün! Hayalleriniz dualarınızla elbet birleşecek ve o hep beklediğiniz anlar önünüze gelecektir. Bunu bugün bir kere daha anladım. Ve bugün! Bir kere daha teşekkür ettim hayata…     

     Evrendeki bütün atom parçacıkları, ışık, ve belki adını bile bilmediğimiz bütün elementler bize sonsuz hizmet için dizilmiş durumda. Ve bugün bir kere daha anladım ki, yaratılışımızın kıymetini çok iyi bilmeliyiz. Her şeyi yaratan Tanrı, ışık yılı uzaklıkta ki gezegenleri bile emrimize vermiş. Bir bakınca kendinizi küçük görüyorsunuz koskocaman evrende. Sonra bir daha bakıyorsunuz ki, evren sizin emrinizde. Sonra büyüyorsunuz işte. Sadece yürekten istediğiniz zaman, istediğiniz o şey gerçekten sizin olacaktır. Maddi karşılığı yoktur hayallerin. En imkânsıza bile inansanız, mutlak suretle bir gün sizin olacaktır. Karşılıksız ve gerçekten isteyin evrenden hayallerinizi. O zaman her şeyin sahibi siz olacaksınız…  
 
      Ve bugün bir başka bakıyorum hayata. Ayaklarım toprağa basıyor bugün. Ve yemyeşil bir bahçeye diktim gözümü… Koştuğumu hayal ediyorum kucaklarımı açarak Tanrı’ya. Ağaçlarım en güzel meyvelerle dolu bugün sonbaharda… Sağ yanım bembeyaz papatyalarla, sol yanımda kızıl bir kıyamet gelincik çiçekleriyle… Bugün… Şükrediyorum Tanrı’ya beni yarattığı için ve hayata bu pencereden dört mevsimde bakabildiğim için. Nefes almayı biliyorum artık. Ve biliyorum ki ağlayacağım bir şey yok bu dünyada. Ben… Ağlamayacağım artık elimden alınan oyuncağıma. Çünkü çok istersem Tanrı’nın bana hazırladığı daha güzel oyuncaklarım olacağını biliyorum…  Ve ayaklarım bir başka basıyor toprağa… Ben, Ondan gelip Ona gideceğimi ve bunun ne kadar güzel bir şey olduğunu anlıyorum bugün. Nefesimi hissediyorum ve artık ciğerlerimin rahatladığını. Ben çok başka hislerdeyim bu gün! Çünkü, hayat bana kendini ifade etti. Ve hayat bana, bir şeyi istemenin ne demek olduğunu öğretti.

     Önce sabır… Zamansız beklemek ve karşılıksız beklemektir bir şeyi gerçekten istemek. Annenizi, babanızı inandırırcasına inandırın hayatı isteklerinize. O sizi boş çevirmeyecektir. Ben söz veriyorum, yürekten isteklerinizin gerçek olacağına!…  Sadece, istemeyi bilin… Temizce sevin, güzel şeyler isteyin… Evrenin gazabına uğramak veya onu güzel yaşamak sadece sizlerin elinde… Kafanızda bir soru kalmasın sevmek adına… Ancak severek mutlu insanlar olabiliriz. Ve sevgiden başka dünyayı değiştireceğimiz bir güç yok… Siz hayatı kandıramazsınız çünkü hayatın kendisi siz olarak şifrelenmişsiniz.

      Ben… Tüm benliğimle bu gün daha çok inandım hayata… Ve ben bugün daha çok şükrettim Tanrı’ya beni yanıltmadığı için. Yüreğinizde ki kilitleri açın haydi. Atın nefreti dışarıya. İçerde kalan her şey size yetecektir. Bu gün ve yarın için bitmiştir savaşlarım. Ve en beyaz bayrak benim tam ortanıza diktiğim… Göz yaşı yok artık… Ve sadece son ana kadar şükür var aldığım her nefes için… Ne güzel şey yaşamak… ‘’Sevmeyi bilenler için…!’’

Hakan ÖZDEN – 15.10.2011                       

12 Ekim 2011

Hayaller Uşürken Güzel

      Bedenimde tatlı bir üşüme başladı. Mevsim yine kışa adım attı sanırım. Zaman öyle bir olgu ki anlam veremediğim, biraz üşüterek bile sizi bir köşesine fırlatıveriyor varlığının… Üşüdüm ve öğrencilik günlerim aklıma geldi eve girmeden az önce… Ellerim ceplerimde okula doğru attığım adımlar geldi aklıma yine bir kış vakti. Çocukluk hayallerim, olabileceklerin üzerine stratejilerim, sevdiğim kızlar ya da reddedildiğim…! Çocukluğum geldi işte aklıma. Ve bedenimi her sarışında bu rüzgarın, çocukluğum gelir aklıma…

      Hayallerim oldu herkesinkiler gibi… İnsan yaşarken herkes gibidir zaten. Doğduğunuzda, büyüdüğünüzde, ölümünüzde her zaman herkes gibisinizdir. Herkes gibi yaşarsınız. Herkes gibi hayal kurarsınız! Fakat tercihleriniz herkes gibi olmaz. Tercihleriniz ve istikrarınız sağlar farklılığınızı… Ben herkes gibi çok hayal kurdum ve hayallerim doğrultusunda yaptım tercihlerimi. Hayalperest bir çocuk olduğum için psikologlara göstermişlerdir hatta beni. Benim hiçbir zaman elimden bırakmadığım hayallerim, o soğuk havalarda, ellerim cebimde, çoğu zaman dudaklarımın kendi kendine kımıldadığı anlarda şekillenmiştir aslında. Yürümek benim hayallerimi oyuna sürdüğüm bir arenada, sadece beni benimle bırakma anlarımdı oysa. Ben çok benimle baş başa kaldım. Ama dünyanın her yerinde… Her anında… Bir makine gibi programladım her şeyi. Ve sonunda! Ne oldu hala bilmiyorum! Belki de en iyi ben biliyorum!

      Ellerim cebimde üşüyen bir çocukken ben, hayal ettiğim ne varsa yaşama şansım oldu benim. Sadece yaşadım başlarda. Çok tecrübeli değildim hayallerim ile ilk karşılaştığımda. Gördüm ki hayal ettiğiniz gibi yaşayabiliyorsunuz! Evet! Hayal ettiğiniz ne varsa hem de yaşayabiliyorsunuz… Bu hayallerinize giden yollar elbette dikenli, elbette saçlarınız beyazlıyor, elbette hasta oluyorsunuz, elbette karnınıza ağrılar giriyor ama yaşıyorsunuz. Hani düşündüğünüz her şey bitmiyor da. Hangi hayalime ulaşırsam ulaşayım hep yeni bir hayalim oluyor… Ve ne mutlu ki insan kendini hiçbir zaman ‘kötü’ hayal etmediği için, hayal ettiğiniz ortamda ısınmaya başlıyor. Hayallerimi yaşamadan önce o kadar çıplakmışım ki üşüyerek hayal kuruyormuşum sanırım… Anladım ki siz ve hayalleriniz büyüdükçe, siz bir yerlere varıp daha iyilerini istedikçe, bedeniniz sıcacık oluyor. Hayatın bizlere sunduğu o kadar çok şey var ki, bunlar hayal etmenizle bitecek gibi değil. Hep daha iyiye götüren bir olguda ilerliyorsunuz aslında. Ve ne mutlu ki insan hırs yapmadığı sürece gerilere düşmüyor. Reddedilmeleriniz ortadan kalkıyor, çünkü sizde birilerinin hayalini süsleyecek bir insan olabiliyorsunuz! Pek çok hayalinize ulaşabilmeniz sizi belki madden iyi bir konuma getirdiği gibi, bu yolda edineceğiniz tecrübelerde başınızı dik tutmanızı sağlıyor. Sonuçta ulaşabildiğiniz kadar hayallerinizle tamamlanıyorsunuz… Ve tamamlanmanızın da hayalleriniz gibi sonu yok…

       Çocukluk döneminde yaşamak istediğim ve hayalini kurduğum ne varsa, içimde hiç bir şey kalmayacak şekilde yaşadığıma inanıyorum. Ah, neler neler geldi başıma bunlar için keşke bunu üç-beş satırda ifade edebilsem ama… Ama gerek yok… Bunlar hayallerim için yaşamaya değerdi… Ve o kadar dibi delik bir dünya ki, hala yaşanabileceklerin ucu bucağı yok. Tecrübelerle birleşen her şey, şuanda çok daha bilinçli olduğundan belki ayrı bir keyif veriyor ruhuma ve bedenime. Ben, yaşadığım her anın kıymetini bildiğimi bilerek zaten mutluyum. Nefes almanın ayrıcalığının farkındayım… Ve insanın, insanlarla geliştiğinin! O nedenle kendimden çok, etrafımda ki iyi ve kötü insanların, büyük bir heyecan ile hayranıyım. Onlar olmasaydı eğer hayallerin tadı olur muydu? Asla!

       İşte  güzel bir rüzgar esti evimin kapısını açarken. Bana çok uzak gelen ama bir zamanlar iştahla hayalini kurduğum yaşantıma şükürler ettim yeniden. Hayal kurmak, herkes gibi yaptığım bir şeydi. Ama tercihlerime ettiğim şükür, başkalarının ‘keşke’lerinden çok daha iyi olsa gerek… Peki bu kadar hayal edip nereye mi geldim? Sizler nerede görürsünüz bilemem ama ‘ben bir rüzgar ile çocukluğuma dönerek, günüme şükredecek bir insan haline geldim’… Bilmem.. Anlatabiliyor muyum?

Hakan ÖZDEN - 12.10.2011

Bana Öyle Bakma

Bana öyle bakma, 
   Anlayacaklar
        İkimize karşı bu dünya
             Bizi anlamayacaklar...

Bana öyle bakma
   Yaklaşma...!
         Bana öyle dokunma
               İkimize karşı bu dünya
                       Bizi anlamayacaklar...

Bu hayatta bizi böyle yakamızdan tutacaksa
Hadi böyle yaşa derken kalbimize sormuş mu?
       Bu hayatta bizi böyle yakamızdan tutacaksa
       Hadi böyle yaşa derken kalbimize sormuş mu?

Benle böyle konuşma 
    Kapıları kapatma
          İkimize karşı bu dünya
                Bizi anlamayacaklar...

Beni aşkla aldatma
     Gerçeklere kapatma
          Böyle kırık da bakma 
                Beni daha da ağlatma

Bu hayatta bizi böyle yakamızdan tutacaksa
Hadi böyle yaşa derken kalbimize sormuş mu?
       Bu hayatta bizi böyle yakamızdan tutacaksa
       Hadi böyle yaşa derken kalbimize sormuş mu?

Bana öyle bakma 
    Anlayacaklar...
          İkimize karşı bu dünya
               Bizi, Anlamayacaklar...

TEOMAN&İREM CANDAR

01 Ekim 2011

Haksızlığın Ve Sen

      Yokluğun bir hançer gülüm… Gönlüme zulüm yokluğun. Sen beni anlamaz mısın ki yaparsın işveni hala… Kancık bir adam ile boy boy fotoğraflarını sokarsın kanayan yaramın tam ortasına bir tuz misali. Zaten yokluğun var gülüm… Yokluğunun acısı yeter bana.  Sen hala anlamaz mısın yokluğun ne demek? Yokluğun bir yara… Yokluğun ölüm… Yokluğun zulüm… Bunu mu duymak istersin hala…! Duy…

       Sen beni unutsan da, seni unutamayan bir adam var burada. Yaptıklarıma yanılma. Onlar benim kendime zarar… Ben sana ve senden gelen hiçbir şeye ihanet etmedim ki… Yaralarsın sen beni, belki silmişsindir de benliğinden. Ama anla… Ben seni hiç yaralamadım ki… Ve ben kendime kıyarken buralarda, sana hiçbir anda kıyamadım ki… Sildin ya hani beni… Bu nasıl silmek be gülüm? Benim daha yaralarım kapanmadı ki! Yaptığın şu şey hani… Haksızlık değil mi?

       Sen hep beni başkalarına benzettin sanırım. Benzetmekle kalmadın, onlar gibi yaptın hayatının bir köşesine sıkıştırıp. Ben buna dayanamam ki! Çünkü ben seni sevmekten başka bir şey yapmadım ki! Hani anlamazsın biliyorum ama… ‘’Anla gülüm’’… Benim gözüme sokup durma şu alçak adamı. Ben sana dokunamazken, sana dokunan birisini seyredemem ki! Anla gülüm. Ben zaten sensiz yaşayamam ki!

Hakan ÖZDEN – 01.10.2011