19 Haziran 2011

Haritamız Vardı! Hatırlar Mısın?

     Şimdi biraz geç oldu vakit… 
              Güneş batalı çok oldu. 

     Sadece bugünden bahsetmiyorum sevgili. Tam dört yıl oldu üstüne basıp geçeli adının… Ve geç olan vakit ki, seni kaybedişimin, gözyaşları ile ezişimin telafisi olmadığını gösterdi bana… Yine geç kalarak anlattı kalbime… 


     Sensizlik… 
              Hala kalbimde!

     Biliyor musun senden sonra sık sık okuduğum mektupların vardı senin. Atmadığım, hatalarımın inadına sakladığım yastığımın altına ve her seher vakti çıkarttığım yerinden mektupların vardı adıma yazılmış olan. Bir mum yakıp okuduğum zaman zaman…  Ve gözyaşı döktüğüm her bir cümlesine. Zamanla beni büyüten mektupların vardı ve içlerinde ruhumu ayakta tutan kelimelerin… Hatırana her daim saygım büyük sevgili… Ancak öyle bir hata yaptım ki yine sana, senden geriye kalan hayaline…! Ben senden sonra bir kere daha sevdim sevgili ve ciddiye binince hayatımda işler, odama kadar girince insanlar, yazmış olduğun her anıyı çıkartıp aldılar yastığımın altından… Ve yırttılar bir bir yüzüme hafifçe gülümseyerek… Ben sadece yatağımın üzerinde bakakaldım bu ana… İlk kez sana ihanet ettiğimi o zaman hissettim. Yokluğuna bile ihanet ettim yani… Durduramadım! Ama hayat o kadar garip ki, mektuplarını yırtan insan da gitti hayatımdan. Geride ufak birkaç not bırakarak! Bende onları yırttım inanır mısın? Sırf senin yırtılan resim ve mektuplarına inat… Şimdi… Ne fark eder ki?

     ''Bizim bir haritamız vardı onca yazının içinde sevgine dair… ''

     Bir seferinde beyaz bir kağıda, şehirler arası uzaklıktan olsa gerek, elini çizip göndermiştin bana… Canım her istediğinde tutamadığım ellerin vardı ya senin… Çok zaman sadece bir elin kenarlarından geçirilmiş kurşun kalem resmiydi benim için. Zamanla anladım ki, uzaklığımızın aslında sana adım atan yol haritasıymış o resim… Kavuşamamak başka nasıl anlatılabilirdi ki? En güzel tarifi belki bilerek, belki bilmeyerek yapan bir yüreğin vardı senin…Ve ben bunu da vaktin geç olduğu yerde anladım… Seni kaybettikten sonra elimi elinin üzerine koyarak çok ağladım… İlk kez fark ettim parmaklarının benden uzun olduğunu… Oysa yanımdayken sen ne kadar çok ellerimdeydi ellerin. Hayret… Bu kadar mı zalim insanoğlu? Yanımdayken yokmuşsun diye üzülme sevgilim. Yokluğunda hep yanımdasın…

      ''Ben elini saklamıştım aslında, beyaz kağıtlara sarıp gönderdiğin…''

      Yırtmadı kimse haritamızı. Sakladım… Tuhaf ki sakladığım yerde bulamadım… Sanırım onu da katlettiler bana sormadan. Altında belki hiçbir not yazmadığı içindir. Kaç insan anlayabilir ki, hiçbir köşesinde ifade bulunmayan bir el şablonun aslında bizim hikayemiz olduğunu? Kızmıyorum ama… Gerçekten atana da yırtana da kızmıyorum… Sende üzülme eğer anlıyorsan hala beni. Ya da kalmışsa bir parçam teninde, zihninde… Üzülme çünkü hiçbir kalemle yazamazdın gönlüme o kelimeleri ve hiçbir fırçayla çizemezdin yüreğime yüreğini, elini, tenini… Onlar her kelimesiyle hala benimle… Tek üzüntüm var şimdi mektuplarına dair… 

''Sen onları reddedersin, ben gönlüme yazılana, sana anlatamam.
      Yazmadım dersin, yalancı olurum, 
              Çizmedim dersin, Pir-i Reis olurum… 
                       Peki ya sevmedim dersen? 
                                İşte o zaman bir ölü olurum…''

       Vakit şimdi çok geç uyuma vakti. Silemeyeceğin bir anımı yazdım ve kapattım baş ucumda defteri. Şimdi bir gün denk gelirde, okursan bu metinleri… 

        ''Seni unuttuğumu… 
                   Düşünme Sevgili!''

Hakan ÖZDEN - 19.06.2011



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder